
Mağusa Limanı Türküsünün Ardındaki Acı Hikâye
26 Kas 2025
O yıllar Kıbrıs’ta, 1940’ların başında ada, sömürge altında; genç işçiler, limanlarda ter döküyor, akşam olunca yorgunluklarını meyhanelerde atıyordu. Arap Ali de onlardan biriydi: Gümrükte hamallık yapan, güçlü, gözü pek, ama yüreği mert ve hakkaniyetli bir delikanlı.
Bir akşam, limandaki meyhanelerden birine uğradığında, orada İngiliz sömürge yönetimine bağlı Hintli askerlerle karşılaştı. Bu askerlerin kaba davranışlarına, hakaretlerine sessiz kalamadı; adaletsizliğe öfkelendi ve onlarla tartıştı — tartışma büyüyüp kavgaya dönüştü, Ali askerlerden bazılarını dövdü.
Son Sözlerle Doğan Ağıt
Ancak bu, sadece başlangıçtı. Ertesi gece aynı meyhane kapısından içeri girdiğinde, bu sefer silahlı ve süngülü 7 asker tarafından öldürülmek üzere bekleniyordu. Ali, birini yumrukla yere serdi ama kalan askerlerin süngü darbesine dayanamadı. Yedi süngü darbesi aldı, kanlar içinde yere yığıldı. Askerler onu sürükleyip limana götürdüler — orada, ölüme terk ettiler.
Eşi — adı çoğu anlatıda geçmese de — duyup limana koştu. Yanında yatan Ali’nin son sözleri duyuldu:
“İskeleden çıktım yan basa basa, Mağusa’ya vardım kan kusa kusa.”
O andan itibaren Ali’nin uğruna dökülen bu ağıt, halk arasında kulaktan kulağa yayıldı. Herkes Ali’nin cesareti ve haksızlığa karşı çıkışını konuştu. Zamanla bu ağıt, “Mağusa Limanı” türküsüne dönüştü. Bu türkü, yalnızca Ali’nin trajik sonunu değil — o dönemde adada yaşayan halkın baskıya, zulme, sömürüye başkaldırısını, bir cesaret ve direniş ifadesini temsil etti.
MFM Redaksiyon: Buse Şimşek